23 Ekim 2012 Salı

Suskunlar

"Yıllarca sustular, şimdi konuşma zamanı..."
Evettt, biraz ara verdikten sonra bu kez kendimi de şaşırtan bir olayla karşınıza çıkıyorum.
Son iki Ramazan ayında yayınlanan kısa dizi Yamak Ahmet haricinde en son ne zaman bir Türk dizisi izlediğimi, hatta şöyle birkaç bölüm baktığımı bile hatırlamıyorum.
Beynimi ne kadar zorlarsam zorlayayım aklıma, her hafta yolunu gözlediğim, tv karşısında kilitlendiğim ya da açıp netten izlediğim son Türk dizisi gelmiyor... Anlayın yani ne kadar zaman olmuş o dünyadan kopalı.
Fakat geçenlerde methini çok duyduğum aklımın bir köşesine mutlaka izleyeceğim diye kaydettiğim 4 diziden biri olan Suskunlar'ı kardeşimin de teşvikiyle izlemeye başladım.

Diğer 3 dizi ise; Ezel, Uçurum ve Şubat.
Tabii ben Suskunların senaristinin Ezel'in iki senaristinden biri olduğunu bilmediğim gibi, diğer senaristin de Uçurum'un senaristi olduğunu bilmiyordum kısa bir süre öncesine kadar.
Üç dizi de bu kadar övüldüğüne göre boş değildir herhalde bunlar derdim bilseydim ama dizilerin boş olmadığını gördükten sonra en azından emin olarak bunu söyleyebiliyorum.

Tamamen bir intikam dizisidir. Ben de intikam dizilerine bayılırım malum...
Dizinin konusunu şöyle bir yazalım:

Birbirinden başka tutunacak şeyi olmayan 4 küçük çocuğun hikayesi bu. 4 arkadaş. 4 kardeşten öte. Büyümeleri seneler sürecek zannettiler. Ama bazı çocuklar tek bir günde büyür. Basit, masum, tek bir hata yaptılar. Ve çocukluklarına veda ettiler. O günden sonra bir söz verdiler birbirlerine. Sustular. Ve dağıldılar şehrin dört bir yanına.
Ama içlerinden birisi tutmadı sözünü. Seneler sonra biraraya topladı hepsini. Başladığı işi bitirmeleri için...
Şimdi herbiri bambaşka bir adam. Birisi gözükara bir serseri. Birisi başarılı bir kanun adamı. Birisi hiç büyümemiş, kocaman kalpli bir çocuk adam. Birisi de sözü ilk bozan. Şehrin dört bir yanından esen 4 rüzgar gibi çıktılar bir yola. Arkalarında paylaşılamayan bir aşk, önlerinde sorulacak bir hesap, tek silahları ise girdiği her savaştan galip çıkan dostlukları idi.
Onlar yıllarca sustular.
Şimdi konuşma zamanı…

Kuyudibi adındaki bir mahallede dört candan öte arkadaştılar.
Uzun zamandır Türk dizilerinde çocukluk dönemlerine pek değinilmediğinden, pek başarılı çocuk oyuncu olmadığından yakınıyordum ki bu dizi o istediğimi duymuşçasına, bak yanılıyorsun var o yetenekler dercesine karşıma çıktı.

Ecevit yani Şerif.

Bilal yani Sarı.

İbrahim yani Iska.

Zeki yani Yanık...

Tabii bu grubun yegane kız üyesi Ahu... 


Dizinin konusunun daha önce Robert De Niro, Kevin Bacon ve Brad Pitt'in oynadığı 1996 yapımı "Sleepers" aslı filmden alınma olduğunu da daha sonra öğrendim ben. Henüz filmi izlemesem de dizinin günceline yetişince onu da izleyeceğim. Ne kadar konu alıntı olsa da henüz izlediğim 14 bölüm oldukça başarılıydı.
Dizide bahsi geçen Kuyudibi mahallesinin, senaristin hayal ürünü olduğunu, gerçekte var olmadığını bir de Ezel'deki senarist arkadaşıyla beraber bunu ürettiği ve aynı mahallenin Uçurum'da da geçtiğini öğrendim.

Tabii bu dizide sinir olunmayacak, saç baş yoldurmayacak karakter yok gibi bir şey...
O yüzden dizinin de içeriğinde yer alan küfürlerle küfür haznenizin gelişmiş olması da oldukça işe yarıyor.
Sık sık sayıp sövme isteği içine giriyorsunuz zaten. Dizi karakterleri de size sıra bırakmadan bol bol bippp seslerini duymanızı sağlıyor. Siz de o bippp seslerini istediğiniz gibi doldurabiliyorsunuz anında.

Her bölüm arka plandan gelen iç ses ve insanın içine oturan anlamlı ve vurucu sözler ise dizinin en güzel yanı.
Bu bazen Ecevit'in sesi bazen de Zeki'nin sesi olarak geliyor bize...
Tıpkı, "Gerçek ölümsüzdür Arkadaş, istediğin kadar göm yeniden doğar hiç ummadığın bir kalpte..." gibi.

Dizide katlanılmaz kötü ve gizemli karakterler de var.

Gizemli polis Gurur.

Dizinin baş kötüsü İrfan.

Hapishane Müdürü Sait

Bunların kafalarını birbirine sürte sürte alev çıkartmak ardından da bedenlerinden ayırmak istediği içimde uyansa da onlar kadar kötü olamayacağım için bir anlık kızgınlık olarak kalıyor duygularım.

Anlayacağınız vaktiniz ve imkanınız varsa kaçırmayın derim.
Öyle ki bugüne kadar hiçbir Türk dizisinde ağlamayan ben bu diziyle öyle ağladım öyle ağladım ki ertesi gün gözlerim şişmiş, başım sızlar vaziyette ruh gibi ortalarda gezdim.
O çocukların çektikleri, oyunculuklarındaki inandırıcılık ve hisleri yansıtışları içime öyle işledi ki iki üç gün gece uyumakta zorlandım...
Anlayacağınız çok etkilendim çok... Hatta bölüm olarak benden ileride olan kardeşime benim kalbim dayanmıyor ileride de bu çocukların böyle yürek parçalayıcı sahnelerini çok göreceksem devam edemeyeceğim diziye dedim. Neyseki senarist o dozu ilerleyen bölümlerde biraz düşürdü de ben de diziye devam edebilirdim.
Her bölüm bir buçuk saatten fazla olduğu için günde bir bölüm zar zor izliyorum. Ayrıntıları kaçırma korkusuyla ileri de saramıyorum. Güncele yetişemedim henüz. En son 14. bölümü izledim. Bildiğim kadarıyla 23. bölümü yayınlandı en son dizinin. İkinci sezondayız. 17. ya da 18. bölümde sezon finaline girmiş zamanında.
Dizinin bu afişini ilk gördüğümde anlam verememiştim ama ilerleyen bölümlerde en doğru afişin bu olduğuna karar verdim. Dizinin dert anası, tabiri caizse kum torbası Ahu.
Bir şekilde her şeyi öğrenen ama kimseye kendi sıkıntılarını anlatamayan, o dört arkadaşın hep yanında olmaya çalışan, onlara destek veren kişi. İki aşık arkadaş arasında sıkışan, onların gel demesiyle gelen, git demesiyle giden, onu sev demesiyle sevmeye çalışan biri. Kimse gerçekte ne istediğini sormuyor ona...
İçlerinde en yalnızı belki de o... İçinde yaşadığı aşkı dışa vuramayan, içi içini yiyip kavuran biri...

Her bölümün özel ismi olması da hoşuma gidiyor.
Mesela 1. bölüm adı: "Hatırlamak Unutmaktan Zordur."
İlk okuduğunda nasıl olur diyor insan ama bölüm bittiğinde ne kadar da doğruymuş diyorsun.
2. bölüm adı: "Ayrılık Öldürmez, Gerçekler Öldürür."

Bir bölümü izlerken not ettiğim dizinin dış sesinin konuşmalardan bir tanesini ekleyeceğim şimdi.
Bunun gibi bir sürü olsa da hepsini yazmam mümkün değil.
Ardından Aytekin Ataş'ın söylediği dizinin sevdiğim müziğini de ekleyip bu yazıyı da noktalayacağım.

9. bölümün adı: "Vicdan Yarası."
9. Bölümden...
Vicdan somut bir şeydir.

Kalpte ağrı, alında ter, gözde yaştır vicdan.

Umutlanma, çünkü bir umut öldürür insanı bir de vicdan.

Gözü kara bir adamı bir korkağa çevirebilir vicdanın fazlası.
Ama yokluğu en kötüsü, yokluğunda bir insanı bir canavara döndürür vicdan.

Hançer yarası bile vicdan yarası kadar acıtmaz.

Vicdan ya vardır ya da yok. Ya yumuşatır bir kalbi vicdan ya da karartır.
Her türlü canın yanacak. İnsansın, onun için yaratıldın... ama sakın kendini
çünkü en ağırı vicdan yarasıdır.

Onurlu bir pişmanlık vicdan azabından iyidir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder