7 Mart 2015 Cumartesi

Angel Eyes (2014)

Eskiye nazaran güzel dizi bulmakta zorlanıyorum. Daha doğrusu güzel demeyelim de bana hitap edecek, içime işleyecek, izlerken "işte tam benim istediğim şey" dedirtecek bir yapım diyelim. Güncel dizilerden biri hariç diğerleri sarmayınca tamamlanmış eski dizilere bakayım dedim.
Duyduğum birkaç olumsuz yorum yüzünden izlemeyi hep ertelediğim bir diziydi Angel Eyes. Hatta bir ara indirdiğim halde silmeyi bile düşünmüştüm. Fakat biraz aşk/dram konulu bir dizi izleme isteği içimde uyanınca, güncel olmayan dizilere de dönüş yapmışken hadi şansımı Angel Eyes'tan yana kullanayım dedim. İyi ki de bu tercihi yapmışım diyorum şimdi.
Öncelikle dizinin konusu kendine bağlıyor insanı. İlk konu hoşunuza gidiyor. Sonrasında dizinin içtenliği, geçtiği ortam, samimiyeti sevdiriyor kendini. Ardından da rolüne çok yakışmış oyunculara vuruluyorsunuz.
Gerek esas çiftimizin gençliğini oynayan oyuncular, gerekse günümüzdeki hallerini canlandıran oyuncular iyi iş çıkarmışlar. Birbirlerine çok yakışmış, bir çiftten beklenen o uyumu yakalamışlar.
 

İlk iki bölümde gençlik dönemlerini izlediğimiz çiftimizin birbirlerine duyduğu saf sevgiyi, içtenliği ben de hissettim. Rol gibi değil de gerçek gibiydi, yapmacık gelmedi hiç. Onlar güldükçe ben de tebessüm ettim, onlar üzüldükçe ben de üzüldüm.
Sonra günümüze döndük. Burada devreye Lee Sang Yun ve Goo Hye Sun giriyor. Ben bu ikiliyi gerçekten çok beğendim. Bana göre gerçek anlamda bir çift olmuşlardı. Tamam belki Goo Hye Sun'un kendine hayran bırakan bir oyunculuğu yok ama rolünde de sırıtmamış bence. Dediğim gibi bu çiftin kimyaları tutmuş. Üstelik daha önce birçok dizide yaşadığım gençlik döneminden büyük hallere geçince yabancılık çekmeyi bu dizide hiç hissetmedim. Sanki gerçekten o gençler büyümüş de o hale gelmişlerdi.
Gelelim konunun işlenişine. Konu elverişli olmasına rağmen bence dramın dibine vurmadılar. Her şey dengeli ve dozundaydı. Dizide yaşatılan üzüntüler, suçluluk duygusu, vicdan azabı falan bence tam da olması gerektiği gibiydi. Daha azı olsa beni ikna edemeyeceklerdi. Daha fazlası da sıkacaktı.
Onca yaşanan şeyden sonra bir anda her şeyi unutup mutlu olmalarını beklemek çok saçma olurdu. Hepimiz biliyoruz ki acılar, kırgınlıklar, suçluluk duygusu öyle 2-3 güne geçmez. Aradan biraz zaman geçmeli ki yaralarımız kabuk bağlasın, onları kabullenelim ve iyileşme sürecine girebilelim.
Kalkıp komedi izleme modundayken bu diziyi izlemeyin, elbette ağır gelecektir size. Fakat orta şekerli bir dram izleme isteğiniz varsa ve dram seviyorsanız bence bir şans vermelisiniz.
Ben 20 bölümü de severek izledim. Her bir karakteri de beğendim.
Yıldızlardan bahsedilmesi ve dizinin çekildiği yer çok hoşuma gitti. Samimi, doğal, içten ve huzur veren bir havası vardı dizinin benim için. Kendimi diziye kaptırabildim özetle.
Umarım siz de izlerken benim kadar kendinizi kaptırıp zevk alabilirsiniz diziden. Böyle olunca eksikleri varsa da gözünüze çok batmıyor, görmezden geliyorsunuz.
Değinmeden geçemeyeceğim bir unsur da müzikler. Tam dizinin yapısına uygun, sizi kendine çeken hoş ve naif müziklerdi bunlar. Uzun süre dinleyeceğime eminim.
Son olarak da o gördüğüm an vurulduğum afiş. Böyle doğal, böyle içten bir afiş... Çok sevdim. Belki de izlememek gibi bir hata yapmaktan beni döndüren en büyük etken afişteki bu doğallıktı.

 Fragman niyetine. :)

Dizinin açılışını da ekleyeyim, gerek müziği gerekse videoyaya bayıldım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder